بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَدُّواْ لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ ﴿٩

Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakit müdahene edeceklerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ ﴿١٠

Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

هَمَّازٍ مَّشَّآءٍۭ بِنَمِيمٍ ﴿١١

Gammaz koğuculukla gezer.

— Elmalılı Hamdi Yazır

مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ ﴿١٢

Hayır engeli, mütecâviz vebâl yüklü.

— Elmalılı Hamdi Yazır

عُتُلٍّۭ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ﴿١٣

Zobu, sonrada dakma (zenîm).

— Elmalılı Hamdi Yazır

أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ ﴿١٤

Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye.

— Elmalılı Hamdi Yazır

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٥

Karşısında âyetlerimiz okunurken "eskilerin masalları" dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ ﴿١٦

Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُواْ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ ﴿١٧

O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿١٨

Bir istisna da yapmıyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ ﴿١٩

Derken ona Rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR