بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَلَا تُطِعِ ٱلْمُكَذِّبِينَ ﴿٨

Artık (Habîbim) o yalanlayanları tanıma (onlara boyun eğme).

— Hasan Basri Çantay

وَدُّواْ لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ ﴿٩

Onlar arzuu etdiler ki sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.

— Hasan Basri Çantay

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ ﴿١٠

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

هَمَّازٍ مَّشَّآءٍۭ بِنَمِيمٍ ﴿١١

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ ﴿١٢

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

عُتُلٍّۭ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ﴿١٣

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ ﴿١٤

(Öylesini tanıma) mal ve oğullar saahibi olmuş diye.

— Hasan Basri Çantay

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٥

Karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Evvelkilerin masalları» demişdir.

— Hasan Basri Çantay

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ ﴿١٦

Biz yakında onun hortumunun üstüne damga basacağız!

— Hasan Basri Çantay

إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُواْ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ ﴿١٧

Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi.

— Hasan Basri Çantay

وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿١٨

(Bu babda) istisna da yapmıyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR