بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِذَا جَآءَكَ ٱلْمُنَٰفِقُونَ قَالُواْ نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُۥ وَٱللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ ٱلْمُنَٰفِقِينَ لَكَٰذِبُونَ ﴿١

Sana geldikleri vakit o münafıklar dediler ki: şehadet ederiz hakikaten sen şüphesiz Allah’ın Resulüsün, Allah da biliyorki: hakikaten sen şüphesiz onun Resulüsün, bununla beraber Allah şehadet ediyorki doğrusu münafıklar katiyyen yalancıdırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Münafıklar sana geldiklerinde: Şehadet ederiz ki muhakkak sen, Allah'ın peygamberisin, derler. Allah da bilir ki; sen, elbette kendisinin peygamberisin. Allah; münafıkların şüphesiz yalancılar olduklarına şehadet eder.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, “Senin, elbette Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz” derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.

— Diyanet İşleri

Münafıklar sana geldiği zaman «Şehâdet ederiz ki sen muhakkak ve mutlak Allahın peygamberisin» dediler. Allah da bilir ki sen elbette ve elbette Onun peygamberisin. (Fakat) Allah o münafıkların hiç şübhesiz yalancılar olduğunu da biliyor.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Münafıklar sana geldiklerinde, «şahitlik ederiz ki, sen Allah'ın peygamberisin» derler. Allah ta bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Bununla birlikte Allah münafıkların yalancı olduklarını da bilir.

— Seyyid Kutub

ٱتَّخَذُوٓاْ أَيْمَٰنَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِۚ إِنَّهُمْ سَآءَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٢

Yeminlerini bir kalkan edinip de Allah yolundan yan çizmektedirler, hakikat bunlar ne fena yapıyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; yeminlerini kalkan edindiler de Allah'ın yolundan alıkoydular. Gerçekten yaptıkları işler ne kötüdür.

— İbni Kesir

Yeminlerini kalkan yaptılar da insanları Allah’ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!

— Diyanet İşleri

Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler ve Allahın yolundan sapdılar. Hakıykat, onların yapdıkları şeyler ne kötüdür!

— Hasan Basri Çantay

Çünkü, onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah'ın yolundan alıkorlar. Onların yaptıkları ne kötüdür.

— Seyyid Kutub

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ ءَامَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ فَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ ﴿٣

O şundan: Çünkü onlar imana gelmişler, sonra küfre gitmişlerdir de o kâlblerine tab olunmuş da artık anlamaz olmuşlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, önce iman edip sonra küfretmiş olmalarındandır. Bunun üzerine kalbleri mühürlenmiştir, artık hiç anlamazlar.

— İbni Kesir

Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar.

— Diyanet İşleri

Bu (kötü amelleri şundandır:) Çünkü onlar (zaahiren) îman etdiler. (Fakat) sonra (kalbleriyle) kâfir oldular. Bu yüzden kalblerinin üstüne (küfür) mühr (ü) basıldı. Onun için onlar (îmanın hakıykatını) anlamazlar.

— Hasan Basri Çantay

Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir artık onlar hiç anlamazlar.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْۖ وَإِن يَقُولُواْ تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۖ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌۖ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۚ هُمُ ٱلْعَدُوُّ فَٱحْذَرْهُمْۚ قَٰتَلَهُمُ ٱللَّهُۖ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ ﴿٤

Sen onları gördüğün vakit cisimleri tuhafına gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin, sanki «Huşubi müsennede» dayanmış keresteler gibidirler, her sayhayı sanırlar ki aleyhlerindedir, onlar düşmandırlar, onun için onlardan sakın, onları Allah gebertsin nereden çevriliyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara baktığında; gövdeleri hoşuna gider, konuşurlarsa; sözlerini dinlersin. Onlar giydirilmiş odunlar gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. Düşman onlardır, sakın onlardan. Allah, canlarını alsın. Nasıl olup da döndürülüyorlar.

— İbni Kesir

Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!

— Diyanet İşleri

Onları gördüğün zaman gövdeleri (kalıpları, kıyafetleri belki) hoşuna gider. Eğer söylerlerse sözlerini dinlersin. (Halbuki) onlar (çubuklu Yemen kumaşı) giydirilmiş (kocaman) odunlar gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. (Asıl) düşman onlardır. O halde onlardan sakın. Allah gebertsin onları. Nasıl olub da (Hakdan) döndürülüyorlar?

— Hasan Basri Çantay

Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa onların sözlerini dinlediğin zaman sanki elbise giydirilmiş (bir yere dayandırılmış) kütük gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır; onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl da Hak'tan döndürülüyorlar?

— Seyyid Kutub

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ ٱللَّهِ لَوَّوْاْ رُءُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ ﴿٥

Onlara gelin Resulullah sizin için istiğfar ediversin denildiği zaman da başlarını bükerler ve görürsünki kibir taslayarak yan çizer giderler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara; gelin, Allah'ın peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman; başlarını çevirdiler. Ve sen, onların büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.

— İbni Kesir

O münafıklara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.

— Diyanet İşleri

Onlara «Gelin, Allahın peygamberi sizin için istiğfar ediversin» denildiği zaman başlarını çevirdiler. Gördün ki onlar (özür dilemeyi bile) kibirlerine yediremeyerek haalâ yüz döndürüyorlar.

— Hasan Basri Çantay

Münafıklara: «Gelin de Allah'ın Rasulü sizin için bağışlanma dilesin denildiği zaman, başlarını çevirirler ve onların, büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.

— Seyyid Kutub

سَوَآءٌ عَلَيْهِمْ أَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ أَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ لَن يَغْفِرَ ٱللَّهُ لَهُمْۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْفَٰسِقِينَ ﴿٦

Onlar için istiğfar etsen de etmesen de aleyhlerinde müsavidir, Allah onlara aslâ mağfiret etmez ve Allah fâsıklar gürühunu doğru yola çıkarmaz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için mağfiret dilesen de, mağfiret dilemesen de birdir. Allah, onları katiyyen bağışlamayacaktır. Muhakkak ki Allah; fasıklar güruhunu hidayete erdirmez

— İbni Kesir

Onlara bağışlama dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah, onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.

— Diyanet İşleri

Onlar için ha istiğfar etmişsin, ha onlara istiğfar etmemişsin, haklarında birdir. Allah onları kat'iyyen yarlığamaz. Şübhe yok ki Allah faasıklar güruhuna hidâyet etmez.

— Hasan Basri Çantay

Onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.

— Seyyid Kutub

هُمُ ٱلَّذِينَ يَقُولُونَ لَا تُنفِقُواْ عَلَىٰ مَنْ عِندَ رَسُولِ ٱللَّهِ حَتَّىٰ يَنفَضُّواْۗ وَلِلَّهِ خَزَآئِنُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَلَٰكِنَّ ٱلْمُنَٰفِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ ﴿٧

Onlardır ki «Resulullâh’ın yanındakilere nafaka vermeyin tâki dağılsınlar» diyorlar. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ın’dır ve lâkin Münafıklar anlamazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar öyle kimselerdir ki; Allah'ın peygamberinin yanında bulunanlar için hiç bir şey infak etmeyin de dağılıp gitsinler, derler. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ama o münafıklar, bunu anlamazlar.

— İbni Kesir

Onlar, “Allah Resûlü’nün yanında bulunanlara (muhacirlere) bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler” diyenlerdir. Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar.

— Diyanet İşleri

Onlar öyle kimselerdir ki «Allahın peygamberi nezdinde bulunan kimseleri beslemeyin. Tâki dağılıb gitsinler» diyorlardı. Halbuki göklerin ve yerin hazîneleri Allahındır. Fakat o münafıklar ince anlamazlar.

— Hasan Basri Çantay

Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar anlamazlar.

— Seyyid Kutub

يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَآ إِلَى ٱلْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ ٱلْأَعَزُّ مِنْهَا ٱلْأَذَلَّۚ وَلِلَّهِ ٱلْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِۦ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ ٱلْمُنَٰفِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٨

Diyorlarki: eğer Medîne’ye dönersek herhalde eazz olan oradan ezell olanı çıkaracaktır, halbuki izzet, Allah’ın ve Resul’ünün ve mü'minlerindir ve lâkin Münafıklar bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; şayet Medine'ye dönersen, andolsun ki; şerefli ve kuvvetli olanlar, zayıf olanları oradan muhakkak çıkaracaktır, diyorlardı. Oysa izzet Allah' ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar, bunu bilmezler.

— İbni Kesir

Onlar, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.

— Diyanet İşleri

Onlar «Eğer Medîneye dönersek, andolsun, en şerefli ve kuvvetli olan (ımız) oradan en hakıyr (ve zaîf) olanı muhakkak çıkaracakdır» diyorlardı. Halbuki şeref, kuvvet ve gaalibiyyet Allahındır, peyğamberinindir, müminlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Diyorlar ki: «Andolsun, eğer Medine'ye dönersek şerefli olan, alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır.» Şeref ancak Allah'ın, O'nun Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.

— Seyyid Kutub

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَٰلُكُمْ وَلَآ أَوْلَٰدُكُمْ عَن ذِكْرِ ٱللَّهِۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْخَٰسِرُونَ ﴿٩

Ey o bütün iman edenler! Sizleri ne mallarınız, ne evlâdlarınız Allah’ın zikrinden alıkoymasın ve her kim öyle yaparsa işte onlar husrana düşenlerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler; mallarınız ve çocuklarınız, sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa; onlar, hüsrana uğrayanların kendileridir.

— İbni Kesir

Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

Ey îman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlâdlarınız Allahın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.

— Seyyid Kutub

وَأَنفِقُواْ مِن مَّا رَزَقْنَٰكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ أَحَدَكُمُ ٱلْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَآ أَخَّرْتَنِىٓ إِلَىٰٓ أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١٠

Ve sizlere merzuk kıldığımız şeylerden infak yapın, her birinize ölüm gelmezden evvel ki sonra: «Ya Rabb’i! Beni yakın bir ecele kadar tehir eylesen de sadeka versem ve salihînden olsam» der.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Birinize ölüm gelip de; Rabbım, beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka versem ve salihlerden olsam, diyeceği zaman gelmezden evvel, size rızık olarak verdiğimizden infak edin.

— İbni Kesir

Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.

— Diyanet İşleri

Herhangi birinize ölüm gelib de «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar gecikdirseydin de sadaka verib dursaydım, iyi adamlardan olsaydım» diyeceğinden evvel size rızk olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın.

— Hasan Basri Çantay

Birinize ölüm gelip de: «Rabbim beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızklardan sarf edin.

— Seyyid Kutub

AYARLAR